12 Kasım 2010 Cuma

Bu hafta sonu hepimiz Borga'yız

West Ham teknik patronu Avram Grant'ten şok şok şok sözler.

Hafta sonu oynanacak Blackpool maçı öncesi basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Grant 'bu haftanın anlam ve önemine uygun olarak futbolcularım Cumartesi günü maça sırtında Dawnspiper yazan forma ile çıkacaklar, atılan her golden sonra sahanın ortasında bir araya gelip 'hepimiz Borga'yız' diye bağıracaklar ve en önemlisi taraftarımız maç boyunca 'götleeer' diye bağırarak Borga'ya olan bağlılıklarını gösterecekler' dedi.

Konuşmasının sonunda gözleri dolan Grant 'şu an aglıyorum biliyor musunuz' diyerek toplantıyı sonlandırdı....

19 Eylül 2010 Pazar

Bu Kadarına Pes Doğrusu


HTHA Dawnspiper
DÜŞANBE-Geçtiğimiz ünlerde yaşanan, SLOEG Başkanı Pülüp İşyaroğlu ve Messi ilişkisi dünya gündemine bomba gibi düşmüştü. Basında geniş yankı bulan bu olayın ardından benzer bir gelişme de dün yaşandı.
Olay, TSİ 15.30'da başlayan ve Premier Lig'in en önemli maçlarından sayılan Manchester United Liverpool karşılaşması sırasında yaşandı.
Fanatik bir Chelsea taraftarı olduğu tüm dünya tarafından bilinen Pülüp İşyaroğlu dünkü mücadeleyi televizyon karşısında izledi.

Maçı Manchester United 2-0 önde götürürken Liverpool Torres'in düşürülmesi ile bir penaltı kazandı.Liverpool kaptanı Steven Gerard penaltıyı gole çevirdi. Ardından ceza alanının hemen dışında bir serbest vuruş kazanan Liverpool takımı stattaki ve ekran başındaki milyonları heyecana boğdu.
Anlamsız olay işte tam da bu dakikada vuku buldu. Maçı SLOEG camiasından bir kaç kişi ile izleyen Pülüp İşyaroğlu Gerard'ın golü bulduğu serbest vuruş sonrasında çılgınlar gibi sevinmeye başladı. ayağa kalkarak "Gol be! Gol gol gol' Nasıl geçirdik ama" diye çığlık atan başkan galiz küfürler de haykırdı.



Geçtiğimiz günlerde yaşanan Messi olayından sonra bile kendisine sırt çevirmeyen bir kaç SLOEG üyesi ise anlamsız bakışlarla başkanı izledi. Başkan kendisine yöneltilmiş bakışlara rağmen sevincine devam etti. Daha sonra Berbatov'un ayağından golü bularak 3-2 öne geçen Manchester United'a sinkaflı küfürler sarfeden Pülüp İşyaroğlu'nun maç sonrasında Beşiktaş civarında bir meyhaneye gittiği, taraftarı olduğu Chelsea kulübünün Blackpool ile olan mücadelesini de izlemediği öğrenildi.

SLOEG üyeleri konuyla ilgili açıklama beklerken kamuoyu da okyanus ötesinde bulunan Düssi'den gelecek tepkiyi merak etmekte.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Pülüp Abi'den bunu beklemezdim


Dün akşamdan bu yana süren dedikodular ve ardı arkası gelmeyen iddialarla ilgili bir açıklama ve belki de "son nokta" Arjantin ve Barcelona'nın yıldızı Leonel Messi'den geldi. Dün geceden bu yana Messi'ye ulaşmaya uğraşıyorduk ancak Messi hiç bir şekilde telefonlarımıza çıkmıyordu. Bu sabah Barcelona'daki evinde Herıld Tribün yazarı Herman Toroglou'nun telefonuna yanıt veren Messi şok edici açıklamalarda bulundu. Messi özetle şunları söyledi: "Pülüp Abi ile çok eskiye dayanan bir dostluğumuz var. Ben İspanya'ya ilk geldiğim dönemlerde kendisiyle MSN'den tanışmış ve dost olmuştuk. Daha sonra ben çeşitli seferler kendisini gerek Londra'da gerekse İstanbul'da ziyaret ettim. Açık söylemem gerekirse benimle ilgili neden bu şekilde konuştuğuna bir anlam veremiyorum. Kendisiyle son derece seviyeli, saygılı bir dostluğumuz var. Evet kendisinin bir Chelsea ve Real Madrid taraftarı olduğunu biliyorum ancak bunun dostluğumuza hiç bir şekilde etkisi olmadığını söylemem gerekiyor. Kendisi (her ne kadar pek çok konuda son derece sabit fikirli olsa da) bu konuda bugüne dek herhangi bir çatışma yaşamadık. Geçtiğimiz yıl kendisi beni Barcelona'da ziyaret etti ve Abramovich'in transfer önerisini de getirdi. Ben de ona; 'abi, bu konulara lütfen girmeyelim. Biliyorsun dostluk başka futbol başka. Sen bana bu teklifi hiç getirmemiş ol' yanıtını verdim. O da beni saygıyla karşıladı."
SLOEG grubundan haberi olup olmadığını sorduğumuz Messi, bu soruyu da şu şekilde yanıtladı: "Elbette haberim var. Sürekli takip ediyorum. Hatta Pülüp Abi 2 sezondur gruba takma bir isimle katılmam konusunda ısrar ediyor, ancak ben bu tür konularda biraz çekingenim. Üstelik zaman zaman grup toplanıyor ve takdir edersiniz ki grup toplandığında ben genelde maçta oluyorum. Onun için gruba katılma konusunu şimdilik düşünmüyorum".
Messi, Pülüp'le olan dostluğunun kanıtını da sadece Herıld Tribün'e özel bir fotoğrafla kanıtladı. "Bu fotoğrafı Belçika'da çektirdik" diyen Messi şunları söyledi: "Pülüp Abi kısa süreli bir iş için Belçika'ya gelmişti. Bana mesaj attı, 'işin yoksa atla gel olum, buralar süper' dedi. Benim de o aralar pek işim yoktu, gittim yanına. 'Abi 2 bardak Belçika birası içelim' deyince kısa süreli bir gerginlik yaşadık. Malum abim Belçika birasından pek hazetmez. Ama sonra konu tatlıya bağlandı. Biz de o barışmanın anısına bu fotoğrafı çektirdik. Üstelik Pülüp abi şaka olsun diye de beni tabureye çıkarttı ve kendisinden uzun gösterdi. Böyle de yüce bir abimdir kendisi"...

Başkan Pülüp'ten yalanlama

UEFA Fantasy Football takımına Messi'yi aldığı ve üstelik kaptan yaptığı iddia edilen SLoEG Başkanı Pülüp gazetemiz muhabirlerinin uzun çabaları sonunda telefonla görüşmeyi kabul etti.

Sesinden kırgın olduğu anlaşılan Pülüp, yapılan yargısız infazın büyük haksızlık olduğunu söylerken "Messi de kimmiş? İki kuruşluk PS3 için ruhumu şeytana satacak adam değilim ben." dedi.

Barcelona maçına sevinmesinin tek sebebinin arkadaşlarıyla yaptıkları iddaa kuponu olduğunu belirten Başkan, "İşte bakın kuponu size şimdi cepten gönderiyorum, handikap oynadık tutturduk. Tek sevincim arkadaşlarımla para kazanmamızdan dolayıdır." dedi.


Başkan sözlerini "Bakın, tekrar söylüyorum. Aksini ispat eden olursa buyursun gelsin. Benim duruşum belli. Şimdiye kadar her sözümün arkasında oldum. Bundan sonra da olacağım. Messi'yi takımıma almam, alsam da kaptan yapmam, yapsam da oynatmam. Bu konu daha fazla uzatılıp kamuoyunu meşgul etmesinler. Okyanus ötesinden yeni başkan getirmeye çalıştıklarını biliyorum. Boşa uğraşmasınlar." şeklinde bitirdi ve telefonu yüzümüze kapadı.

Haber yayına girmeden biraz önce cep telefonu üzerinden MMS olarak UEFA Fantasy Football takımının fotoğrafını gönderen Pülüp'ün açıklamalarının nasıl tepki çekeceği merakla bekleniyor.

Büyük Kaptan Terry: Beni de Kandırdı!

SLOEG Başkanı Pulup İşyaroğlu’nun Messi ile olan uygunsuz ilişkileri ve bunları SLOEG yönetiminden ve dünya futbolseverlerinden saklamasının yankıları sürüyor. Dün akşam ortaya çıkan bu skandalla ilgili en son açıklama Chelsea’nin kaptanı John Terry’den geldi.

Takımının şampiyonlar liginde oynayacağı maç için Slovakya’da bulunan oyuncu ile Skype üzerinden yaptığımız görüşmede hayli üzgün ve moralsiz olduğu gözlenen JT gözyaşlarına engel olamadı ve şunları söyledi:

‘Bundan birkaç yıl önceydi. SLOEG’in Himalayalar’daki fakir çouklar yararına düzenlediği bir etkinlikte başkan ile konuşuyorduk. ‘Başkan, çeşitli duyumlar alıyorum. Toroglou geçenlerde Mavilerin yeni kaptanı Messi. Ben bunu Papermoon’da duydum gibi bir söylemlerde bulundu. Bu işin aslı astarı nedir?’ diye sormuştum. O da bana ‘JT’im benim… Tek kaptanım. Benim başkanı veya parçası olduğum bir oluşumda Messi değil kaptan, temizlikçi olamaz. Sen kalbini rahat tut. Ne yapayım ben öyle beceriksiz adamı’ demişti. Şu anda yıkılmış durumdayım…. Wayne Bridge dost’un neler çektiğini anlıyorum artık desem yeridir.’

Başkanın bu açıklamalar karşısında tutumunun ne olacağını merakla bekliyoruz.

"Messi Benim Kaptanım"ın Yankıları Sürüyor


HTHA Dawnspiper
LONDRA-SLOEG başkanı Pülüp İşyaroğlu'nun SLOEG Ahalisini ayağa kaldıran "Messi benim kaptanım" sözleri dış basında da geniş yankı buldu.

İspanyol El Periodico Gazetesi haberi manşetinden duyururken "İNANILMAZ" başlığını seçti.
El Periodico Pülüp İşyaroğlu'nun "Ben yalancı değilim, bence Barça dünyanın en iyi takımı ve Messi de tanrı" açıklamasını sür manşetine taşıdı.

İngiliz The Sun gazetesi ise "SLOEG Başkanının kellesini istiyor" başlığını kullandı.

İtalyan La Gazetta Della Sport gazetesi habere geniş yer ayırırken "Pülüp İşyaroğlu Gladio savcısı Felice Casso tarafından yargılanmalı" başlığını kullandı.

İspanyol Marca gazetesi "Yalancı Pülüp halkını da bizi de kandırdı." derken Real Madrid teknik direktörü Jose Mourinho'nun "Bu kadarını ben bile düşünemezdim" sözlerine yer verdi.

Fransız L'Equipe gazetesi de haberini sür manşetten duyururken "Bunu en son Marie Antoinette yapmıştı" dediler ve giyotin fotoğraflarıyla süslediler.

Haber Okyanus ötesinde de büyük yankı buldu. Pensilvanya'da çıkan Penisilin Post gazetesi ise Habere geniş yer ayırırken "Biz burada paso ağlıyoruz" yorumunu yaptı.

14 Eylül 2010 Salı



SLOEG HALKI HUZURSUZ
"Kandırıldık, bu resmen kandırıkçılık"


HTHA-Dawnspiper
İSTANBUL-The Superleague of Extraordinary Gentlemen (SLOEG) grubunun başkanı Pülüp İşyaroğlu geçtiğimiz günlerde Almanya menşeli ağır bir devrim mücadelesi sonucu devrilmiş, yerine Düssi der Kerim tahta geçmişti. Fakat Sayın Düssi'nin demokratik tavrı ve SLOEG üyelerinin kendilerinden olumlu beklentisi olması sebebiyle Pülüp İşyaroğlu tekrar iktidara gelmiş, daha demokratik davranacağına söz vermişti.

Fakat beklenmedik olay dün akşam yaşandı.

Sadece Barcelona ve Messi nefreti ile Real Madrid ve Chelsea sevgisi hakkında demokratik davranmayacağını dile getiren Pülüp İşyaroğlu "Bu konularda benden demokrasi falan beklemeyin, ben Messi ve Barça'dan nefret ederim, Chelsea ve Real Madrid içinse canımı veririm. Kralım Juan Carlos, sahibim Roman Abramovic'dir" diyerek tarzını ve tavrını açık açık dile getirmişti.

SLOEG halkı Pülüp İşyaroğlu'nu böyle kabul etmiş "Abi Messi önce ara pası atmayı öğrensin" demesine bile ses çıkarmamıştı.

Fakat Herıld Tribün editörlerinin ortaya çıkardığı, dün akşam yaşanan olay karşısında SLOEG üyelerinin artık ne yapacağı merak konusu.

Dün akşam Şampiyonlar Ligi maçları takip edilirken Pülüp İşyaroğlu D Grubunda mücadele eden Barcelona'nın Panathinaikos karşısında 1-0 yenik duruma düşmesine hayli üzüldü. SLOEG halkının oluşturduğu kalabalık, olayın büyük meblağlar üzerinden oynanan bahisler yüzünden olduğunu sanarak ses çıkarmadı. Fakat daha sonra öne geçen Barcelona SLOEG Başkanında tarifi imkansız sevinçlere yol açtı. Halk gene bu sevincin bahislerden kaynaklandığını sandı. Fakat daha sonra telefonuna gelen mesajla ayağa fırlayan Pülüp İşyaroğlu "Aslanım Messi, işte Messi, işte Messi" diye bağırarak telefonunu öpmeye başladı. Kalabalık olan bitene anlam veremiyordu çünkü Barcelona zaten maçı koparmış, bahislerin kazandırdığı garantilenmişti. Geniş kalabalık anlamsız anlamsız başkanlarının yüzüne bakarken Pülüp İşyaroğlu mikrofonlarımızın açık olduğunu fark etmeyerek belki de hayatına mal olacak o cümleyi ağzından kaçırdı:

"Oğlum ben UEFA Fantasy Football'da takıma Messi'yi aldım, şimdi çatır çatır puanlar geliyor, alllaaaaah!"

Bu nida karşısında ne yapacağını bilmeyen halk birbirine "Messi mi? Çatır çatır mı? Arjantinli deli oğlan mı?" diye sorarken, Pülüp İşyaroğlu yaptığı hatanın farkına varıp, kalabalığın da şaşkınlığından yararlanarak başkanlık konutunun sığınaklarına kaçtı ve büyük bir linçten kurtuldu.

Şimdi herkes Pülüp İşyaroğlu'nun ne diyeceğini, Almanya'dan gelecek haberleri merak ediyor. Fakat SLOEG kamuoyunda şimdiden "Kandırıldık, olmaz böyle bir şey, bu resmen Kemal Kılıçdaroğluculuk, bizi kandırdı ve kendisi Messi'yi sevdi... Kellesini istiyoruz, Düssi Başgaaaan Türkiye'ye gel" sesleri duyulmaya başladı.
Halkını aptal yerine koyan başkan

17 Haziran 2010 Perşembe

VUVUZELA HAKKINDA BİLİNMEYEN GERÇEKLER



Tarihçi Oktay Keleş: "Vuvuzela Türk çalgısıdır, onu bağrınıza basın!"

İngiltere Premier Leauge takımlarından Portsmouth’unTürk takımı olduğunu kanıtlayan ve takımın ligden düşmesinde büyük etkisi olan ünlü tarihçi ve araştırmacı Oktay Keleş, Güney Afrika’da düzenlenen 2010 Dünya Kupasına büyük damga vuran “vuvuzela” isimli çalgı hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

Vuvuzelanın bir Türk çalgısı olduğunu belirten Oktay Keleş, “Vuvuzelaya kızmadan evvel kökenine bir bakın. Ülkemizde bu çalgı sevilecektir. Sonuçta vuvuzela bir Türk çalgısı ve Türk olan her şeyi Türkler sever” dedi.

Kanıt olarak Orta Asya steplerinde yaptığı büyük araştırmalar sonucunda bulduğu taş yazıtları yanında getiren Oktay Keleş’in bir de en eski vuvuzelayı bulmuş olması herkesi heyecanlandırdı.

Vuvuzelanın Asya Hun devletinin Başkenti Ötügen’de ortaya çıktığını söyleyen Oktay Keleş “Törenlerde, doğumlarda, cirit müsabakalarında hiç durmadan vuvuzela çalıyorlardı, şenlik alıp yürümüştü, vuvuzela Türklere tarif edilmez bir huzur veriyordu” dedi.

Vuvuzelanın o zaman ki isminin BABAZULA olduğunu belirten tarihçi Keleş, isminin göçler sırasında değişerek “vuvuzela” halini aldığını da vurguladı.

Yanında getirdiği taş kitabelerle vuvuzelanın bir Türk çalgısı olduğunu kanıtlayan Oktay Keleş şunları dile getirdi.


“Bakın, tam şurada bir cirit müsabakası sırasında seyirciler arasında BABAZULA üfleyen adamı görüyor musunuz? İşte bu adam vuvuzela’nın Türk çalgısı olduğunun kanıtı. Bakın yazıtlarda ne yazıyor;

Alper Tunga ne çalan

Heç Dinmiyor bu talan

İmdi kulak kesildim

Öfür şu babazulayı lan

Sayın Herıld Tribün, bundan ala kanıt mı olur. Yetmiyor mu? Bakın bir başka kanıtta yazan ne muhteşem bir ırk olduğumuzu da kanıtlıyor. Burada yazana göre İlk Hun hanlarından Mete Han Selenge nehri kıyısında büyük bir konser çadırı kurdurup burada “Boz Stepler Vuvuzela Dörtlüsü”nü oluşturmuş. Müziğe verdiğimiz öneme bakar mısınız? Zaten Çinliler duvarı sesten rahatsız oldukları için yapmışlardı, ne anlarlar ki müzikten!”

Vuvuzela’nın tüm nefesli çalgıların atası olduğunu dile getiren Oktay Keleş; “Avrupa’da fagot, obua, trompet, trombon, klarnet olurken Anadolu’da Zırtık, Sipsi, Zurna olmuş. Tüm bu nefeslilerin atası Vuvuzeladır. Allahım biz ne kadar muhteşem bir ırkız.” Şeklinde konuştu.

Dünya Kupasına gitseydik futbolcuların vuvuzeladan hiç rahatsız olmayacağını, genlerimizde zaten o sesin mevcut olduğunu, dolayısıyla muhteşem bir başarı yakalayacağımızı belirten Keleş, “Şimdi Fatih Terim düşünsün” dedi.

Bir sonraki hedefinin futbolun Türk sporu olduğunu kanıtlamak olduğunu belirten Keleş “Vuvuzelayı bağrınıza basın” mesajı verdi.

Okçu'ya derbi freni !

Yayın hayatına başladığı günden beri araştırmacı kişiliğiyle pek çok sansasyonel haberi gün ışığına çıkartan HT, şok bir habere daha imza attı.

Fenerbahçe kulübünde özellikle kaçırdığı gollerle adından sıkça söz ettiren Güiza'nin İspanya milli takına seçilememesinde Demirören'in parmağı olduğu öğrenildi.



Herıld Tribün araştırma servisinin büyük bir başarı ve gazetecilik örneğiyle açığa çıkardığı olay şu şekilde cereyan etti.

Yıldırım Demirören 8 Mayıs günü İspanya'nin hocası Del Bosque'ye attığı mesajda "hocam, konuşmamız lazım, sana ödeme yapcaz" dedi. O sırada Paper Moon'da tesadüfen arka masada oturan HT muhabiri arkadaşımız Del Bosque'yi şahsi cep telefonundan arayan Beşiktaş başkanının şu sözlerini duydu: "hocam senden bir ricam var, eğer yaparsan sana borcumuzu hemen ödeyeceğiz"!


Demirören milli takım kadrosu açıklanırken Del Bosque'nin Güiza'yi özellikle kadroya almamasını istedi. Demirören'in büyük bir gizlilikle konuştuğu Del Bosque'ye "hocam, eğer Güiza milli takıma giderse Fener onu satacak bir takım bulur, bu da bizim şampiyonluk planlarımızı suya düşürür" dedi.

Demirören telefonda yaklaşık 8 dakika boyunca İspanya'nın hocasını ikna etmeye çalıştı. Bunun için önce "yapmazsan parayı unut" dediği ancak ardından "hocam sen de bir Beşiktaş'lısın" ve "Mehmet Topuz'un intikamını beraber alalım"diye ortamı yumuşatmaya çalıştığı farkedildi. Konuşmanin sonlarına doğru "hocam, ben ettim sen etme" diyen Demirören sonunda eski hocasını ikna edebildi.


Daha sonra 23 Mayıs'ta açıklanan kadrolarda Güiza'nin ismini görmeyen Demirören'in Del Bosque'ye "gracias hocam" yazan bir kısa mesaj gönderdiği öğrenildi.

15 Haziran 2010 Salı

ÖMER ÜRÜNDÜL PATLADI



Türkiye’ye dönmeyi düşünmüyorum!

2010 Dünya Kupasını naklen yayınlayan TRT’nin yorumcusu olarak görev yapan Ömer Üründül kendisine yapılan haksız eleştirilere cevap verdi. Dünya kupasının ilk gününden bu yana hem kimi spor yazarlarından, hem de futbolseverlerden yoğun eleştirilere maruz kaldığını belirten Üründül “Ben işimi bu ülkedeki herkesten daha iyi yapıyorum. Bu eleştirileri hak etmiyorum, dönmeyeceğim Türkiye’ye, şimdi onlar düşünsün” dedi.

Yapılan haksız eleştirilerle ilgili açıklamalarda bulunan Ömer Üründül şöyle konuştu:

“Ağzı olan konuşuyor… İtalya Paraguay arasındaki maçta Kremonasi demişim, “Kremonasi” ne demek biliyor musunuz? Artık yitip gitmekten bir dil olan eski Latince de –ki bilmezsiniz siz, İtalya’da eskiden bu dil kullanılırdı- fuleli futbolcu demek. Ben ne zaman fuleli İtalyan bir futbolcu görsem “Kremonasi” derim. Tabi nereden bilecekler bunu da bana hak verecekler. İki gugıl okumayla olmaz bu iş…”

“Sergio Aguero’dan bahsederken “Aguro” dedim, neden dediğimi biliyor musunuz? Ben bu oyuncu ilk çıktığında Arjantin’e gidip ailesiyle görüştüm, bütün bunları kendi paramlar yaptım, kimseden para almam ben, biz zenginiz. Neyse ailesiyle görüştüm. Onlar hep “Aguro” diyorlar, Aguero doğduğunda nenesi dişsizmiş, “Aguero” diyemezmiş, “Aguro” dermiş, o yüzden adı Aguro oralarda. Ama kim dinler ki?” diye konuşan Üründül zaman zaman sinirlendi; “Siz yeniyetmeler Türk futboluna bir şey mi kattınız? Yeni bir yorumculuk anlayışı mı getirdiniz? Ben Kolektif Futbolu buldum. Aslında ona başta kooperatif futbolu diyecektim ama kolektif daha uygun dedim, ben geceleri çalışma odama girip bunlar düşünüyorum. Sizin çalışma odanız var mı? Benim var, biz zenginiz!”

“Enteresan” tabirini çok kullandığı konusundaki eleştirilere ise Üründül şöyle cevap verdi.

“Eee ama enteresan… Enteresan bir şeye ne diyeyim? “Zeberek” mi diyelim… O ne biçim eleştiri? Sonuçta futbol çok enteresan bir oyundur.”

Güney Afrika dönüşü biletini muhabirimizin karşısında yırtıp atan Ömer Üründül geri dönmeyeceğini şu sözcüklerle açıkladı.

“Beni çok ararsınız, aranızdan tandem diyenin çıkması için 10 yıl geçmesi lazım, duran top organizasyonu demeniz için en az 5 sezon full maç izlemeniz lazım, bloklar arası derinliğe girmiyorum bile. Benden bu kadar, Türkiye’ye gelmeyeceğim, sakin ve vakur halim burada çok tuttu, Güney Afrika TRT’si benimle anlaşma yapmak istiyor. Para almayacağım, zenginiz biz, ama Türkiye’ye gelmeyceğim, şimdi arkamdan konuşan yorumcular konuşsun.”

3 Haziran 2010 Perşembe

Levent Erdoğan "Oh" dedi.


Beşiktaş'ın eski Asbaşkanı Levent Erdoğan, Ricardo Quaresma'nın gelmeyecek olmasına sevindiğini belirtti.

Levent Erdoğan yaptığı açıklamada, "Quaresma çok pahalı bir futbolcu, gelseydi çok zorlanacak, belki soframızdan kesecektik. Çoluğun çocuğun rızkıyla iş yapılmaz." dedi.

Transfer görüşmelerinde sırada Barcelona'dan Xavi ve Iniesta ile, Chelsea'den Frank Lampard'ın olduğunu belirten Erdoğan;
"Umarım onlar da olmaz. Çok pahalılar. Arkadaşlarımız görüşme yapacaklarını borsaya bildirdiler ama umarım olmaz. Lütfen olmasın allahım, çok pahalı nasıl öderiz o parayı, benim bir tansiyon ilacım ne kadar haberiniz var mı? Bu devirde yaşlı olmak da zor" dedi.
Levent Erdoğan "Vezneler kapanmadan su parasını yatırayım, sonra acayip faiz giriyo inanır mısınız" sözleriyle basın toplantısını noktaladı.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

HERILD TRİBÜN GELECEKTEN BİLDİRİYOR

İletişim konusunda sınır tanımayan muhteşem gazeteniz Herıld Tribün yine bir ilki gerçekleştirdi. Lost adasına giderek zamanda atlayan gazetecilerimiz tüm yan etkilerine rağmen bunu bir kaç kez gerçekleştirdi ve sizlerin gelecekten haber almasını sağladı.

İşte Temmuz 2016 tarihli Herıld Tribün haberi...

Sene 2016...

Temmuz ayı... Türk taraftarlar Saint Denise'de Stade de France'ın etrafını doldurmuşlar. İçki içenler, halay çekenler, horon tepenler ve tabi kolbastı, Fransız kızlar hayran bizim erkeklere... Şarap su olmuş akıyor... Canlı yayın hakkını sonunda NTV Spor almış, Ersin Düzen Fransa’dan, stüdyodan Ercan Taner ve Mert Aydın bildiriyor. Fransa ayağında ersin düzen'in yanında Sergen, Mehmet Demirkol ve Ege Görgün var. Rıdvan hapiste...

Final maçı çok önemli, gruplarda Belçika, Hollanda ve İsveç’in olduğu gruptan elimizi kolumuzu sallayarak çıkmışız. İbrahimoviç teknik direktörlüğünün ilk yılında 5 tane yemiş bizden... İsveç halkı gitmesini istiyor.

Hollanda ile son maçımıza yedek ağırlıklı kadroyla çıkıp berabere kalmışız. Elemelerin ilk maçında yükselen yıldız ve 2012 şampiyonu Sırbistan’ı uzatmalarda yenmişiz, çeyrek finalde karşımızda panzerler. Skor net 3–0... dağıtmış Türkiye Almanları. Maçtan önce son milli maçı olduğunu söyleyen Butt ağlıyor, kameralara böyle olmamalıydı diyor ama bilmiyor ki Almanya'nın 1/5'i Türk... godoşşşş!

Yarı final maçında turnuva'nın sürprizi çıkıyor karşımıza. Ermenistan ile dostane duygularla maça çıkıyoruz. Türkiye çoktan diplomatik platformda özür dilemiş, diaspora ağlamış, Ermenistan ile sınırlarımız açılmış. Müthiş bir dostluk var aramızda. 2–2 bitiyor, penaltılarla alıyor TC maçı. Tribünlerde ermeni ve Türk seyirciler kol kola, iki takımı da çağırıp alkışlıyorlar, iki takım oyuncuları birbirilerinin formalarını giymiş el ele tribünlere geliyorlar.

Final gününe dönüyoruz tekrar. Şeref tribününe dönüyor kameralar. Sarkozy, 2. dönem cumhurbaşkanlığını yapıyor Fransa’da, hala UEFA başkanı olan platini sağında... Platininin öbür yanında Türkiye başbakanı oturuyor, Balkır Uysal... Köklü değişiklikler yapmış ülkemizde... Sosyalist hükümet... Başbakanımız Balkır’ın yanında federasyon başkanımız oturuyor. Burak işyar. Yanında asbaşkan Das Kerim Der Düssi. Arka sırada federasyon görevlileri, Cemil, Bora, Ozan, Kazma, Bener, Eray, Hakan, Erman, Cem, Kerim ve adını burada sayamadığım ama Türk futbolunun çok şey borçlu olduğu diğer sloeg üyeleri...

Hiddink maç öncesi toplantıda beni bunca senedir, hiç bir işime karışmadan, bu takımın başında tutan sayın federasyon başkanımız ve arkadaşlarına teşekkür etmek istiyorum diyor ve Burak işyar'ın elini öpüyor... Maçın başlamasına artık sayılı dakikalar var... Türk halkı umutludan öte, böbreğini satan yatırmış bahse. Maçtan önce ulusal marşlar okunuyor. Marşımızı Luxus adlı grup coverlıyor... Mükemmel ambiyans.

Daha ilk dakikalar... Horozların genç ve asi yıldızı Edgar Kaarlo ceza sahasında kaleci onur ile karşı karşıya kalıyor, onur topu çeliyor parmak uçlarıyla, ama Kaarlo yere atıyor kendisini, Norveçli hakem penaltı noktasını gösteriyor. Bütün dünya şaşırıyor, Fransızlar bile. Türk milli takım oyuncuları zerre itiraz etmiyor, gülüyorlar sadece şeref tribününe bakarak. Kaarlo kendi kazandığı penaltıyı gole dönüştürüyor. Maç 1–0... ilk yarı bu skorla bitiyor.

İkinci yarının hemen başında Barcelona'da forma giyen genç yıldızımız Muhammed topla buluşuyor. Sağ kanattan hızlı koşan Rıdvan’ı görüyor. Rıdvan Gaziantep’e kiralanmış... Rıdvan alıyor topu ortalıyor ceza sahasına, ceza sahasında Türk kökenli Fransız atıla turan karşılıyor kafayla topu... Ama ceza yayının oraya iniyor top. Orada topla buluşan emre Güngör o kadar sert vuruyor ki topun anası ağlıyor sayın seyirciler... gol gol gol... Ama hakem ofsayt veriyor. Tekrar tekrar izliyoruz görüntüleri, kaleciye yakın olan necip topun yakınında bile değil...

Tribündeki seyirciler, televizyon başındakiler isyanlarda. Sabah uyanacağız ve Paris 82 Monako 83 Marseille 84... o kadar kızgın Türk halkı...

Hiddink ısınan futbolcularını çağırıyor. Gökhan gönül soyunuyor önce... Emektar futbolcu çıkan arkadaşını öpüp giriyor oyuna. Hemen ardından yine emektar Sercan giriyor oyuna... İki dakika sonra Gökhan buluşuyor topla. İki Fransız devirip taç çizgisinin üzerinde koşmaya başlıyor sıfıra doğru, tribünler ayakta... Ayakta ama takip edemiyorlar Gökhan’ı. Gökhan hızlı çünkü Gökhan rüzgarın oğlu Gökhan, heeyyy Gökhan!!! Gökhan sıfıra iniyor, bir müddet kaleye yaklaşmaya çalışıyor. Jeremy Melez geliyor karşısına... Defansına yardım eden Menez alıyor Gökhan'ı karşısına. Gökhan Menez'in bacak arasından atıyor topu, kendisini atıyor saha dışına, Menez'in yanından öyle bir geçiyor ki, Menez'in saçı başı dağılıyor. Altı pasın gerisine atıyor topu ve topla buluşuyor kaptanımız Mustafa Pektemek... Pektemek öyle vuruyor ki topa kaledeki Hugo Lloris sadece bakıyor.

Stadyum ayağa kalkıyor. Öyle bir ses çıkıyor ki... İnanılmaz. Anlatılmaz. Orada olmanız lazımdı...

Santrayı yapıyor Fransızlar... Artık skorun üstüne yatmışlar... 1–1 sonunda uzatalım oyunu düşüncesindeler, yorgunlar çünkü hızlı oynayan, pas yapan Türkiye dağıtmış horozları... Defansa yaslanmış Fransa milli takımı... Soldan Mustafa Pektemek gene atakta, ortalıyor ceza sahasına, orada topla buluşan Sercan vuruyor ayağının dışıyla ama Lloris çeliyor topu kornere... Dakika 87 korner kullanıyor Türkiye... Arda giriyor oyuna bu arada. Kullanıyor korneri. Maçın başından beri pek bir varlık gösterememiş olan Batuhan çıkıyor sahneye. Üç Fransız arasından yükselip kafaya çıkıyor, Fransızlar formasından çekiştiriyor Batu’yu ama Batuhan yükselmeye devam ediyor. Kaleci topa müdahale edemeden Batu vuruyor kafayı ve gol!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!...

Maçı anlatan Güntekin onay ağlıyor. Maçı yorumlayan Ege ağlıyor. Tüm Türkiye ağlıyor. Fransızlara gıcık olan onca ulus ağlıyor. Cezayir Türkiye’nin vilayeti olmak istediğini bildiriyor Birleşmiş Milletlere...

Önce Fransızlar alıyor madalyaları... Ağlıyorlar... Sonra Türkiye milli takımı çıkıyor şeref tribününe... Kaptan Pektemek önde... Futbolcular arkasında... Ellerini sıkıyor tek tek Platini, bizimkiler Pülüp başkanlarına sarılıp ağlıyorlar... Sıra geliyor kupayı kaldırmaya... Platini kupayı alıyor, Pektemek yanına gidiyor Platini'nin. Platini eğilip tebrik ediyor Pektemek'i, Pektemek kulağına eğilip bir şey söylüyor Platini'nin ve kupayı kapıyor elinden, kaldırıyor göklere... Bir anda ortalık bayram yeri... Kameralar bir anda Platini'yi gösteriyor. Hala Pektemek'in ona söylediği şey yüzünden gözleri pörtlek pörtlek, şaşkınlıkla bakıyor etrafına... Oturuyor koltuğuna, gözlerinden bir damla yaş süzülüyor...

Kimse ne dediğini bilmiyor Pektemek'in... Ama biz öğrendik.

Pektemek Platini’nin kulağına eğildiğinde akıcı Fransızcasıyla şöyle demiş

"Fils de put! Si tu ne le nous donnes pas, nous le prendrons comme ça!"

17 Mayıs 2010 Pazartesi

HERILD TRİBÜN GENE BİLDİ


Herıld Tribün Fenerbahçe Acıbadem'in oyuncusu Gamova'nın transferini haftalar öncesinden bildirerek rakiplerinin çok önüne geçti.

Haftalar öncesinden Fenerbahçe Acıbadem'in oyuncusu Gamova'nın transferini bildiren Herıld Tribün rakiplerinin saygısını bir kez daha kazandı.


Hafta içi Dinamo Kazan takımıyla anlaşan Ekaterina Gamova'nın İran'a gideceğini daha önce bildiren Herıld Tribün İran, Rusya karışıklığının ise GPS cihazından kaynaklandığını açıkladı.

Herıld Tribün'ün sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü Pülüp İsyaroğlu "Arkadaşlar transferi öğrenmişler ama gps koordinatlarını yanlış girmişler, Kazan yerine İran demişiz. Ama ne olursa olsun, transferi bildik" dedi.

Herıld Tribün doğru, bilgi dolu ve tarafsız haberleri sayesinde dünyanın önde gelen spor ajanslarının listesine girdi.
İtalya'dan La Gazetta Dello Sport, İspanya'dan Marca ve El Pais spor bölümü, İngiltere'den Daily News, Amerika Birleşik Devletleri'nden ESPN, Herıld Tribün'le anlaşarak spor haberlerini artık Herıld Tribün'den alacaklarını bildirdiler.

Spor haberlerinin doğru adresi Herıld Tribün...



10 Mayıs 2010 Pazartesi

GUTI İŞİ BİTTİ


"Beni Galatasaray'a çeken şey gece yaşamı"

Real Madrid’in dünyaca ünlü Orta sahası Jose Maria Gutierrez Hernandez (Guti) Galatasaray ile anlaştı. Daha önce transfer haberleri İspanya’nın ünlü gazetesi Marca’da yayınlanan Guti transferin gözde çalımcısı Haldun Üstünel ile Madrid’de görüşerek transferin ayrıntılarını görüştü.

Guti’ye yakın çevrelerce futbolcunun transfere olumlu yaklaştığı biliniyordu. Hafta başında Pellegrini’nin de kadro dışı bıraktığı genç orta saha Galatasaray transferine yeşil ışık yakarak Haldun Üstünel ile bağlantı kurdu. Madrid’de Rixos Hotel Madrid’de yenilen yemek sonrası ön sözleşmeye imza atan futbolcu yıllık 6 milyon avro alacak.

Ön imza sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Guti “Galatasaray’ı tanımıyorum, daha önce onlarla maç yapmıştık ama inanın hatırlamıyorum. İspanya’dan tanıdığım Güiza ve Frank Rijkaard’la görüştüm, onlara şehri sordum, mükemmel dediler. İnterette şöyle bir taradım ve imzayı atmaya karar verdim” derken “Beni en çok etkileyen İstanbul’un gece yaşantısı, durmak bilmiyor, bütün hayatımı geçirebileceğim bir yer, Madrid’de her yer 02.00’den sonra kapanıyor, kesinlikle yaşamak istediğim yer burası” şeklinde konuştu.

Kötü geçen sezonun ardından taraftarın ondan çok beklentisi olacağının hatırlatılması üzerine Guti “O kolay, onu hallederiz” dedi ve ekledi. “Siz asıl Bebek’ten bahsedin”

6 milyon Avro yerine Suada’yı istediği öğrenilen Guti’ye yanıt Adnan Polat’tan geldi. “Bu sene şampiyon olursak Suada’yı da sana veririm Guti’ciğim…”

5 Mayıs 2010 Çarşamba

ÜLKÜCÜ TARAFTARLAR KIZGIN


Tribünlerin ülkücü taraftarları Türkgücü Ülküspor’a kızgın…

Ülkücü gençleri sokak kavgalarından uzak tutmak için “Silah değil bilgisayar kullanın” çağrısı yapan Devlet Bahçeli Ülkücü gençler için Türkgücü Ülküspor adında bir spor kulübü kurduğunun çağrısını yapmıştı. Fakat kulüp çeşitli taraftar gruplarının tepkisini çekti.

“Biz de milliyetçiyiz biz de ülkücüyüz ama takımımızdan vazgeçmeyiz!” diyen ülkücü gençler bir yürüyüş düzenledi ve yürüyüşün ardından bir basın bildirisi okudular.

Çeşitli takımların taraftar gruplarından oluşan topluluk adına konuşma yapan Bursaspor taraftarı Tonyukuk Türkbüke “Neden böyle bir kulüp açılıyor anlamıyoruz. Bizler de ülkücüyüz, şimdi gidip Türkgücü’nü mü tutalım. Ben Bursasporluyum, bu arkadaşım Attila Beşiktaşlı, buradaki sert çocuk Bilgekağan Fenerbahçeli, hepimiz ülkücüyüz, şimdi gidip Türkgücü’ne mi destek verelim. Hadi verdik, bizim takımımızla oynayacaklarında ne yapacağız. Biz doğma büyüme ülkücüyüz ve kendi takımlarımızı tutuyoruz. Kararsız kaldık ve ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bu yüzden Devlet Bahçeli’den ricamız kulübü kapatması yönünde.” Dedi.

"Orduyu neden dağıtıyorsunuz?" diyen Tonyukuk Türkbüke "Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde neden dağılıyoruz, yeni dallara ayrılıyoruz." şeklinde konuştu.

Galatasaraylı bir ülkücü olan Boğaçhan Türköne Endercan ise “Şimdi diyelim Galatasaray ile Türkgücü maç yapıyor, ben elbet Galatasaray’ı tutarım ama tribünden ‘Cimbom Türkgücü’nün …ına kor’ denirse ne yapacağım. Orada kendimi tutabileceğimi zannetmiyorum. Çünkü kimse Türkgücü’nün ..ına koyamaz.”

Ne olursa olsun Avrupa Kupalarında Türkgücü’nü destekleyeceklerini söyleyen ülkücü gençler “Kafamız karışık, kulübü kapatın bu kafa karışıklığına son verin. Kulüp olmazsa kafa karışıklığı da olmaz.” diye bağırarak dağıldılar.

Herman Toroglou Türk mü olacak?



Yıllarca yaptığı başarılı spor programlarıyla Yunanistan'da olduğu kadar ülkemizde de beğeniyle izlenen Herman Toroglou Türk vatandaşlığına geçmek istediğini bildirdi.

Son günlerde televizyon kanallarında sıkça izlediğimiz boru reklamlarıyla tekrar gündeme oturan Herman Toroglou, sorulan bir soru üzerine Türk vatandaşlığına geçmek istemesinin sebebinin Türk futboluna duyduğu sevgi olduğunu söyledi. Toroglou ayrıca almayı düşündüğü isim konusunu da açıklığa kavuşturdu.

Yazdığı güncel spor yazıları ve TV'deki başarılı spor programlarına rağmen halkımıza hala daha yetmeyen Toroglou, son reklamındaki "bu boru baska boru" şarkısından çok etkilendiğini dile getirdi. Toroglou, boru sevgisinin taa içine kadar girdiğini ve bu yüzden yeni soyadının Toroboru olmasını istediğini belirtti.

Ne dersiniz sevgili okurlar, bizce olur? Nesine?

4 Mayıs 2010 Salı

BAŞKANLAR ŞAMPİYON İSTEKLERİNİ AÇIKLADILAR


Dün akşam saatlerinde yapılan Kulüpler Birliği toplantısında bütün başkanlar şampiyon olmasını istedikleri kulüpleri açıkladılar.

Dün akşam saatlerinde Ritz Carlton Otel’de başlayan yemekli toplantıda kulüp başkanları şampiyonluk adaylarını açıkladılar.

Ara sıcakların bitiminden sonra Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat’ın başlattığı sohbet koyu bir kıvam aldı ve tatlı gelene kadar sürdü. Adnan Polat, Aziz Yıldırım’ın kulağına eğilerek “Lig çok pis, Bursaspor şampiyon olsun isterim” dedi. Bunun üzerine Aziz Yıldırım “Bence Kayseri Şampiyon olsun” dedi.

Daha sonra bütün başkanlar sırayla şampiyonluk adaylarını açıkladılar. Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören “Ankaraspor şampiyon olsun, lig tekrar edilsin” dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un başkanı Göksel Gümüşdağ’ın abartarak “Bursaspor birinci, Kayserispor ikinci, Beşiktaş üçüncü, Fenerbahçe dördüncü, Galatasaray beşinci, Trabzonspor altıncı” dediği sohbette küme düşücek takımlar ise Gümüşdağ’a göre Denizlispor, Diyarbakırspor ve Ankaraspor.

Sohbet esnasında kimse kendi takımının şampiyonluğundan bahsetmezken sadece Gençlerbirliği başkanı İlhan Cavcav “Gençlerbirliği Şampiyon” dedi. İlhan Cavcav kısa bir süre masada kınandı.

Yemek büyük keyifle sona ererken tüm başkanlar yarın öğlen saatlerinde bir toplantı daha yaparak Türkiye Kupası, İngiliz Premier Lig, Fransa Açık, 2010 FIBA şampiyonu adaylarını açıklayacaklarını dile getirdiler. Yemekli toplantı hesabın istenmesinden sonra sona erdi. Hesaba itiraz eden Yıldırım Demirören yemeğin tekrarını istedi.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Federasyon’dan Memnunuz… Hem de çok memnunuz

Güzel Türkiye’mizin güzide klüplerinden FBÇ’nin başkanı, Avrupa çapında silahlanmanın önde gelen isimlerinden birisi, ve şeref tribününde kendi klubünden olsun olmasın herkese küfür etme cesaretini gösterebilen St. Yıldırım ‘federasyondan şikayet edeni Allah baba çarpar’ dedi.

St. Yıldırım’a yaklaşık 3-4 hafta önce kendisinin de federasyondan şikayet ettiği hatırlatıldğında, başkanın yüzünde insanoğlunda nadir görülen bir gülümseme belirdi… Biz gazeteciler hüşu içinde bu nur yüze bakarken, aziz başkan soruyu soran muhabir arkadaşımıza şu mesajı yollamıştı bile: ‘ann skcm snn. Çıkışa gel .bn. gztci.’

Konu hakkında görüşlerini aldığımız Thunder Ironweaver ‘Birgün ben de Saint olmak istiyorum. Olursam ne ala. Olmazsam tribünü temizlerim .mn… koy…’ dedi…

Gelişmeler bu sayfada.

29 Nisan 2010 Perşembe

Mourinho : Beni bir sen anladın , sen de yanlış anladın..


Bu sabah Barcelona İnter karşılaşmasının sonucundan çok maç içersinde yaşanan olaylar güne damgasını vurdu.Hele maç içerisinde öyle bir pozisyon vardı ki.Dakikalar 63'ü gösterirken Ibrahimovic yerini Krkic'e bıraktı . Ne olduysa o dakikada oldu.Mourinho oyundan aldığı futbolcusu Ibrahimovic ile konuşan Guardiolanın yanına geldi.Tribünlerin Mourinho'nun sataşması olarak algıladığı ve uzun süre ıslıkladığı pozisyonda aslında olanlar görünenlerden farklıydı.Katalunya muhabirimiz Cacares de Rembetico olay anında hemen yanlarındaydı ve geçen konuşmayı kelimesi kelimesine kaydetmeyi başardı.

İbra: Hoca ne oldu , neden oyundan aldın beni ?
Pep: Aslanım görmüyo musun adamlar duvar gibi.Fizik desen maşallah..
İbra: Tamam da hoca kanatlara yönelik bişey yapsaydık
Pep: Ah be cigerim .Kanattan gelen her orta hoop Lucio'ya , paat Samuel'e geliyo
Mourinho : İbra cıkar mı oyundan Pepoş
Pep : ?
Mourinho : Ah güzel kardeşim.Valla sen futbol bilmiyorsun. O kadar adam varken İbra çıkarılır mı?.
Pep : Ne yapıcaktık ya?..
Mourinho : Yavrucuum İbranın yanına alıcaktın Krkic'i .Bak Yaya Toure'ye , adam top ezip duruyor.İbranın yanına koy Krkic'i .İbrayı da dışarı çek biraz .Boşalan alanda gelsin Krkic gitsin Messi..
Pep : Ya bir dur allahın adını verdim
İbra : Doğru söylüyor hoca. Son dakikalarda bir karambol olur , kafa topu olur..
Mourinho : Tabi ya...İbra indirir Messi vurur.Hala 4 kişiyi savunmada tutuyosun.Zaten 10 kişiyiz , gönder Pique'yi ileri iyicene yüklen.
Pep : İbra geç otur yerine..
Mourinho : Ohooo sen futbolu öğrenicen de ben görecem..Ulan şu takım bende olacak gelene 5 gidene 5 atarım yeminle..
Pep :....???

Bu poziyondan sonra Mourinho yerine geçer ve yedek klubesine dönerek 'ibra çıktı , kesin finaldeyiz ' der..
Pep Guardiola'nın yüzünden olayın şokunu uzun süre atlatamadığı gözlenir.Hatta çoğu otorite tarafından basın toplantısındaki kısa konuşması bu olaya bağlanır..
Mourinho ise maçtan sonra bu olayı soran basın mensuplarına şu açıklamayı yapar ' Ben Jose Mourinho futbolu güzelleştirmeyi , taktik dehamı insanlarla paylaşmayı kendime görev edindim. Hatta bir pozisyonda elimdeki topu sahanın içine attım..Amacım Barcelona gibi bir takıma gelmiş ama hala taç atmayı beceremeyen futbolcuya nasıl taç atılacağını göstermekti.Futbol bir şovdur.Milyonlarca kişi tarafından izleniyoruz ve onlara güzel bir oyun izletmek görevimiz.Bu konuda sevgili meslektaşım Guardiola'ya birkaç tavsiyede bulundum ama sanırım o beni yanlış anladı.Futbolda bunlar var .Kahramanlar ancak öldükten sonra değerleri anlaşılan insanlardır.. '

Barcelona Stadyum İdare’sinden Açıklama

Dün akşam oynanan ve Barcelona’nın 1-0 galibiyeti ile sonuçlanmasına rağmen Inter’in finale çıktığı karşılaşmanın yankıları sürüyor. Ancak maçın içinde olanlardan çok, maç sonrası futbol kamuoyunu işgal ediyor. Özellikle de maç sonrası Nou Camp çalışanlarının Inter’li oyuncuların üstüne fıskıye ile su fışkırtmaları.

Bu konuda çeşitli spekülasyonlar yapıldı. Örnek olarak İkindi gazetesi Inter’li bir iki oyuncu maçın heyecanından alev aldığı için İspanyollar onları söndürmeye çalıştı derken, Esaret gazetesi maçtan önce Barcelona Belediyesi Su ve Elektrik İşleri İdaresi’nin suları kestiğini ve Nou Camp çalışanlarının da suların geldiğini anlayabilmek için muslukları açık bıraktığını iddia etti. Fakat doğru bilgiye yine gazeteniz Herıld Tribün ulaştı.

Bugün öğlen saatlerinde telefonla irtibata geçtiğimiz ve Nou Camp’ın sulama işlemlerinden sorumlu çalışanı Jose Manue Hydros muhabirimize: ‘Çiçekler su ister. Mourinho ve Inter’li oyuncular da birer çiçek oldukları için suları açtık’ dedi.

Bu açıklamayı paylaştığımız danışmanımız Hükümet Merinos yakın arkadaşı olan Wenger’den Mourinho’nun telefon numarasını aldığını ve kendisine Sayın Hydros’un açıklamasını ilettiğini, Mourinho’nun ise bu açıklamaya ‘Hayatımda bana fışkırtılan en güzel suydu’ diye cevap verdiğini belirtti. Hükümet Merinos bu açıkladan çok şeyler öğrendiğini ve Türk futbolunun da bu tip açıklamalardan öğrenecek çok şeyi olduğunu sözlerine ekledi.

UEFA'dan Radikal Kararlar

Dün akşam 1-0 sonuçlanan ancak Inter'in bir türlü rakip yarı sahaya geçmediği Barcelona-Inter Şampiyonlar Ligi Yarı Final maçı, UEFA'yı harekete geçirdi. Dün gece maçtan sonra UEFA merkezinde Michel Platini'nin başkanlığında bir araya gelen UEFA kurmayları önümüzdeki sezondan itibaren yürürlüğe girecek bir dizi radikal değişiklik için düğmeye bastı. Son derece gizli yapılan toplantının ardından sabaha karşı Atina temsilcimiz Herman Toroglou'nu arayan ancak adının verilmemesini isteyen bir yetkili özellikle son yıllarda "Catenaccio"nun yeniden gündeme gelmesi ve Barcelona, Manchester United, Chelsea, Arsenal gibi takımlara karşı defansif oyunla başarılı olan takımların futbola büyük zarar verdiğini açıkladı. Yetkilinin ipuçlarını verdiği yeni kurallar futbolun çehresini tamamen değiştireceğe benziyor. İşte yeni kurallar:

3 Korner 1 Penaltı
Gol sayısını artırmayı amaçlayan uygulama korneri tamamen kaldırıyor ama bunun karşılığında bol bol penaltıyı futbola getiriyor. Tabii burada yarı sahayı geçmeyen takımların nasıl penaltı kazanacağı da soru işareti. Bunun için UEFA'nın kısa adı "BTKSK" olan "Bi Tarafımdan Kural Sıkıyorum Komitesi", "5 faul 1 korner", "4 şut 1 Ofsayt", "3 kişiyle orta sahayı geçersen frikik", "10 pasa endirekt serbest vuruş" gibi yeni uygulamaları da masaya yatırdı.

3'de devre 6'da biter
BTKSK'nın üzerinde çalıştığı bir yeni kural da "3'de devre 6'da biter" kuralı. Buna göre maçı kazanmak için maç sonunda 6 gole ulaşmak gerekecek. Ancak özellikle maç yayınları açısından önemli sakıncalar doğuracak bu kural soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. UEFA özellikle İtalyan takımlarının maçlarının TSİ 21.45 yerine 15.00 ya da 16.00'da başlamasının gece saatlerinde maçların tamamlanabilmesi için yeterli olacağı görüşünde.

Atan Galip
Özellikle maç sonlarında skora yatan takımların önünü kesmek amacıyla ülkemizde de çok sevilen "Atan Galip" kuralını önümüzdeki yıl Şampiyonlar Ligi'nde göreceğiz. Buna göre hakem kafasına göre maçın sonlarına doğru iç cebinde taşıyacağı vuvuzelaya üfleyecek ve bu uğultunun ardından "Atan Galip" periyodu başlayacak. Vuvuzelanın ardından ilk golü atan takım maçın galibi olacak.

Japon Kale
Özellikle medya kuruluşlarının talebi doğrultusunda "Japon Kale" uygulaması da görüşülüyor. Buna göre yarı final maçları daha önceden belirlenen bir statta dört yarı finalist takımın katılımıyla Japon Kale esasına göre oynanacak. Ancak UEFA 44 oyuncuyu nerelerine sokacakları konusunda ciddi endişeler taşıyorlar.

27 Nisan 2010 Salı

Demokratik Futbol

FIFA bugün tarihi bir karar aldı. Artık tartışmalı pozisyonlar demokratik bir şekilde çözülecek. Blatter olağan FIFA toplantısı sonrası düzenlediği basın toplantısında tartışmalı pozisyonlara seyircilerin karar vereceğini bildirdi.

Blatter’in açıklaması şöyle: ‘Populist karakterim gereği yaptığım atılımlara bir yenisini ekliyorum. Bundan sonra tartışmalı pozisyonlara seyirciler karar verecek. Diyelim ki Japonya ve Avustralya Dünya Kupası finali oynuyorlar. Dakika 65. Kewell ceza alanında Nakamura tarafından düşürüldü. Fakat hakem pozisyonun penaltı olup olmadığı konusunda emin değil. Hakem bu durumda oyunu durduracak ve televizyon başındaki seyircilere ‘pozisyon penaltı mı?’ diye soracak. TV başındaki seyirciler ellerindeki kumanda aracılığı ile penaltı olup olmadığına karar verecekler. Böylece çoğunluğun istediği olacak.’

FIFA’nın getirdiği yenilikler bununla sınırlı değil. Hakem isterse ‘telefonla bir uzmana sor’ veya ‘stattaki seyircilerden yardım al’ opsiyonlarını da kullanabilecek. Yeni düzenlemelere dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin’in futbol federasyonunun en fazla desteği vermesi bekleniyor. Uzman futbol yorumcusu Kıncal Aluç, ‘bu karar FIFA’nın Arda’yı sistematik olarak dışlamasının bir örneğidir’ dedi. Sayın Aluç'un ne demek istediğini Toroglou bile anlamadı...

Gelişmeleri size sunmaya devam edeceğiz.

GOLDEN SONRA DUA EDENLER YANDI


FIFA’dan yapılan açıklamaya göre gol attıktan sonra dini sevince alet eden futbolculara ağır cezalar geliyor.

Futbolcuların gol attıktan sonra yaptıkları dini gösterilere son veriliyor. Her şey Norveç 3. Lig takımlarından Vømenjpik ile Hœshmerim takımları arasında oynanan maçtan sonra başladı.

23 Nisan Cuma günü oynanan maçta, 24. dakikada takımını öne geçiren Vømenjpik’li defans oyuncusu Thor Kirkegaard Yærrssen, ilginç sevinci sonrası sarı kart gördü. Gördüğü kart sonrası hakeme itiraz eden ve itirazdan dolayı gördüğü ikinci sarı kartla oyun dışı kalan Yærrssen adeta isyan etti ve maç sonrasında Norveç Futbol Federasyo’nunu (NFF) topa tuttu.

Satanist olduğunu saklamayan Yærrssen attığı şık kafa golü sonrası orta saha yuvarlağının içine bir pentagram çizerek mum yakmak istedi. Sevincini abarttığını düşünen hakem tarafından cezalandırılan Yærrssen önce ayinine devam etmek istedi ardından sarı kart için hakeme itirazlarda bulundu. İtirazları sonucunda kırmızı kartla oyun dışı kalan Yærrssen soyunma odasına gitmeyerek oyunu hayli geciktirdi.

Gözlemci raporları doğrultusunda maç için inceleme başlatan NFF ve FIFA yetkilileri Yærrssen’i suçlu buldu. FIFA Asbaşkanlarından Raymond Barone tarafından yapılan açıklamada “Yaşanan olay üzücü Fıfa durumu ele aldı, artık dini statlardan uzaklaştıracağız” denildi.

“Her Müslüman golden sonra bir sübhaneke okursa, her Hıristiyan diz çöküp İsa’ya ve Bakire Meryem’e dualarını sunmaya kalkarsa, her Yahudi açıp Talmud okursa ne olacak. Daha bunun Şintoistleri var, Şamanistleri var Kurukşetraları var… “ diyen Raymond Barone “Artık bunlara son veriyoruz, hakemler golden sonra dini futbola alet edenleri oyundan ihraç edebilecek. Biz burada seküler bir futbol için çalışıyoruz” diye ekledi.

Açıklamaya en büyük tepki Uluslararası Krişna Bilinci Derneği’nden geldi. “Din insanın içinde yer alan vicdani bir olaydır. Siz ne kadar engellemek isterseniz insanlar golden sonra tanrılarına dua ederler” diyen Dernek Başkanı Shiva Ganeşa ekledi “Allah çarpar”

Kararın Türkiye’deki yankılarıysa büyüyor. Hafta sonu oynanan Kasımpaşa maçında Fenerbahçe’nin golünü attıktan sonra secdeye varan Bekir İrtegün “Ben secdeye varmadım, belim ağrıyordu ama kimsenin dinine karışmasın o FIFA” derken, Eski golcü Hakan Şükür “Tövbe Tövbe” demekle yetindi.

23 Nisan 2010 Cuma

KADININ FENDİ OFSAYT KURALINI YENDİ!


HT Exclusive


‘Kadın dediğin ofsayttan anlamaz’ sözü futbol severlerin kabusu oldu. Ayrımcılık ve kadını aşağılama gerekçeleriyle Futbol Federasyonu’nu muhatap göstererek Anayasa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran Mor Çatı üyeleri açtıkları davada gülen taraf oldu. Türkiye’de ofsayt kaldırılırken federasyon cezai uygulamaya tabi tutuldu.

Buna göre lig boyunca satılan biletlerin yüzde 48’i Mor Çatı’ya ayrılacak. Erkeklerin centilmen olduğunu kanıtlamak içinse saha kenarlarına mor lale ekilecek.
Türkiye’de ofsaytın kaldırılmasına karar veren mahkeme, gerekçe olarak kadınların erkeklerden aşağı olmadığını ve ofsayt nedeniyle çıkan kavgaların daha çok erkekler tarafından başlatılmasını gerekçe gösterdi.

Bu hafta sonu itibariyle Turkcell Super Lig’de uygulanmaya başlanacak kural diğer ülkeler tarafından da emsal gösterilerebilecek. 10 ülkede benzer karar alınması sağlanırsa tüm dünyada ofsayt kalkacak. Edinilen bilgiye göre Mor Çatı üyelerinin yoğun lobi faaliyetlerine giriştiği bildiriliyor.

22 Nisan 2010 Perşembe

SÜPER LİG'İN ADI DEĞİŞİYOR MU?



HERILD TRIBUN ÖZEL - ALMANYA


Türkiye'de futbol gündeminin hızına yetişmek mümkün değil. Almanya temsilcimiz Kareem AbDussi'nin özel haberi...


Turkcell Süper Lig'in adı yakın zamanda değişebilir. TFF, Süper Lig'in marka değerini uluslararası platformlara yaymak üzere Turkcell ile sponsorluk anlaşmasının sona erdirileceğini, yerine uluslararası bir marka olan Vodafone ile anlaşma imzalanacağını açıkladı.


TFF ile ilgisi olmayan bir yetkili, Süper Lig'in artık içinden çıkılmaz bir çukurda olduğunu, önümüzdeki günlerde başta Bilica olmak üzere tüm suçlulara "Ananı da al git!" şeklinde tebligat yapılacağını bildirdi.

TFF'nin de yeniden yapılanmaya gideceğini ifade eden yetkili, yeni federasyon başkanı olarak Şafak Sezer'in atamasının imzada olduğunu da sözlerine ekledi.


IIB'den çarpıcı veriler

Dünyanın önde gelen istatistik kurumlarından olan ve kısa adı IIB olan Uluslararası İstatistikçiler Birliği sezon sonunun yaklaşmasıyla birlikte Türkiye için hazırladıkları “Avrupa futbolu ve Türkiye’ye transfer olabilme ihtimalleri” başlıklı raporunu yayınladı.
Rapora göre Türkiye’ye transferi konuşulan başlıca isimlerin transfer olasılıkları şöyle belirlendi:
Galatasaray: Lacina Traore (%24.69), Ricardo Quaresma (%14.33), Bojan Krkic (%54.38)
Fenerbahçe: Julio Baptista (%35.61), Thierry Henry (%11.23), Kevin Kuranyi (%39.99)
Beşiktaş: Ricardo Quaresma (%14.66), Joe Cole (%11.03), Olivier Sorin (%45.56)

Raporda pek çok ilginç veriye yer verilirken, IIB Başkanı Jean Leopold van Breukelen şu açıklamayı yaptı: “Türkiye transfer pazarı kuruluşumuz için adeta bir altın kaynağı. Halen 11 Türk gazetesi ile çalışıyoruz. Çalışma prensiplerimiz belli. Gazetedeki arkadaşlar akşam maç seyrederler ya da arkadaşlarıyla PES oynarlar. Dikkatlerini çeken isimleri bize bildirirler ve biz de onlara o futbolcuların Türkiye’ye transfer olma olasılıklarını çıkarırız. Tabii bunu bir tarafımızdan sıkmıyoruz. Sadece Türkiye operasyonu için 16 tam zamanlı 21 de yarı zamanlı eleman istihdam ediyoruz. İsimlerin sürekli değişmesi, İngiltere Premier Lig’den de İsveç 5. Ligi’nden de isimlerin sürekli gündeme gelmesi nedeniyle çok zor bir çalışma bu. Amerika’nın en önemli yazılım firmalarından RoccoLabs ile birlikte sadece Türkiye için özel bir program geliştirdik, bundan büyük ölçüde faydalanıyoruz.”
Dünya çapında aralarında Malta, Estonya, Papua Yeni Gine ve Vanuatu gibi pek çok futbol ülkesiyle çalışmalar yapan IIB sadece 2010 yılında Türk medyasına yansıyan 694 transfer haberine kaynak oldu. IIB geçtiğimiz yıl %14.56 oran verdiği Matteo Ferrari ve %21.07 oran verdiği Giovani Dos Santos transferleriyle adını duyurdu.
Geçtiğimiz günlerde Messi’nin 3 Büyükler’e transferi ile ilgili çalışma esnasında sistemlerinin büyük zarar gördüğünü de belirten Van Breukelen, “elbette bu tür durumlara hazırlıklıyız. Zarar büyük ama Türkiye bizim için önemli bir ülke. O nedenle ortaya çıkan zararı sallamıyoruz” dedi.
IIB’nin raporunu değerlendiren uluslararası futbol uzmanı ve Herıld Tribun Danışmanı Herman Toroglou konuyla ilgili şunları söyledi: “Transfer dediniz mi duracaksınız. Bu da oyunun bir parçası. Bu paralar kimin parası? Kimin cebinden çıkıyor? Benim işçim, memurum çocuğunun rızkından biriktirip maça gidiyor. Sonra bu yabancı futbolcular ‘on dönüm bostan, yan gel Osman’ diyor. Böyle rezillik olmaz olsun. Sonra sorarlar adama: ‘baba, baba, nereden buldun bu paraları?’ Ben burada UEFA’yı bir kez daha göreve çağırıyorum. Her yıl büyük umutlarla transferler yapılıyor ama sezon sonunda 18 takımdan biri şampiyon oluyor. Bu kısır döngüye bir son verilmelidir. Bir takım ligde oynamıyor diye hangi hakla şampiyonluk şansı elinden alınıyor. Hangi çağda yaşıyoruz? Sonra IIB gibi kuruluşlar oradan oturmuş ahkam kesiyorlar. Aynı düzen Yunanistan içinde de var. Bugün aradaki sınırları kaldıralım diye uğraşıyorsak Yunanistan ve Türkiye olarak ortak hareket etmeliyiz.”

Beşiktaş Yönetimi: Hükmen Şampiyon İlan Edilmeliyiz!


Beşiktaş yönetimi sonunda bombayı patlattı. Ülkedeki futbol kamuoyu derbi maçında yaşanan olaylara ve Beşiktaş yönetiminin hükmen galip gelme talebine odaklanmıştı ki, Kara Kartallı yöneticiler asıl bombayı patlattılar. Yönetim TFF’den Beşiktaş’ı hükmen şampiyon ilan etmesini talep ediyor. İsminin açıklanmasını istemeyen bir yönetici ismi mühim olmayan muhabirimize telefonda şunları söyledi:

‘Bakın arkadaşlar. Biz yönetim olarak sezon başından beri bir çalışma yapıyoruz. Eğer Mehmet Topuz söz verdiği şekilde Beşiktaş’a gelseydi acaba kaç puan alırdık. Biz bu kozumuzu oynamayı da çok istemiyorduk ama düzenli olarak hakkımızın yenildiğine kanaat getirdik ve söz konusu araştırmanın dosyasını federasyona ilettik. Çalışmamız şunu ortaya çıkardı: Eğer Topuz bizim takımımıza gelseydi biz her maç bir iki tane daha gol atardık. Toplamda da en fazla bir bilemedin iki maçımız berabere biterdi. Mağlubiyet ise olanak dışı olurdu. Bunun yanısıra Nihat ve Tabata’ya da hırs yapıp bu kadar para vermezdik. Bu sebeplerden dolayı takımımızın hükmen şampiyon ilan edilmesi ve Nihat ve Tabata’ya verilen paraların da federasyon veya Fenerbahçe klubü tarafından karşılanması gerekmektedir. Zira, Fenerbahçe klubü Mehmet Topuz transferinde KURAL HATASI yapmıştır. Aslen Beşiktaşlı olan bir oyuncunun transferine imza atmışlardır. Bu belki futbol kamuoyunun çok sevdiği kural kitaplarında yer alan bir madde değil ama delikanlılık kitabında buna kural hatası derler.’

Fenerbahçe yönetimi veya TFF bu açıklamaya bir cevap verecekler mi, hep beraber göreceğiz.

Yılmaz Vural’a Sürpriz Teklif!








Kasımpaşa Teknik Direktörü Yılmaz Vural Fenerbahçe ile anlaştı. Yıllardır 3 büyüklerden birini çalıştırma arzusuyla yanıp tuştan Yılmaz Vural sonunda muradına erdi.

Dün akşam saatlerinde olağanüstü gündem ile toplanan Fenerbahçe Yönetim Kurulu, oybirliği ile Yılmaz Vural’ın teknik direktörlüğe getirilmesine karar verdi.

Yönetim Kurulu adına bir açıklama yapan ve adının verilmesini özellikle isteyen, ancak bizim de özellikle adını vermek istemediğimiz bir yönetici, “Yılmaz Vural yıllardır 3 büyük takımdan birini çalıştırmak istediğini dile getiriyordu. Biz de Türkiye’nin öncü spor camiası olarak bu dileğe kayıtsız kalmadık. Yılmaz Vural 23 Nisan 2010’da bir günlüğüne Fenerbahçe’nin teknik direktörü olarak görev yapacak” dedi.

Fenerbahçe’den yapılan açıklamada, bu teklifin ve duyurunun Nisan ayı başı için planlandığı, ancak 1 Nisan şakası olarak algılanmaması için bugüne kadar beklendiği ifade edildi.

Yılmaz Vural’ın görevi devralacağı sırada Daum’un kucağına oturup oturmayacağı ise merak konusu. Ligin ilk yarısındaki maçta Daum’u kucağa oturtan Yılmaz Vural’ın artık gelenekselleşen bu seremonide ne yapacağı henüz netlik kazanmazken, Daum’un şimdiden hazırlıklara başladığı gelen bilgiler arasında.

Konuyla ilgili görüşünü aldığımız uluslararası spor otoritesi Herman Toroglou ise olaya biraz şüpheyle yaklaşıyor. Toroglou, “Bizde bir laf vardır: Bu iş bademaki (Türkçe: Badem) olur. Fenerbahçe hafta sonu oynanacak maçı garantiye alıp Kasımpaşa’yı kendi kendine vurduracak. Bu UEFA ile ligler bitmez” dedi.

Yılmaz Vural heyecanlı sessizliğini korurken, bir taraftan da gençlik yıllarından kalan filmlerden Almanca çalışmaya başladığını gizlemiyor.

Kulübe yakın çevreler ise, Daum ile Arsene Wenger arasında sıkı bir telefon trafiği yaşandığını belirttiler.

Gelişmeler her zamanki gibi HERILD TRIBUN’de olacak.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Skandalın Daniskası

Değerli okuyucularımız. Ailenizin ve sizlerin güvenerek ve rahatça okuyabildiği gazeteniz Herıld Tribün bir skandalı daha gün ışığına çıkarttı. Hem de ne skandal…

Dün gece bir muhabir arkadaşımızın Blueberry’sine bir mesaj geldi. Saatler tam da 23:45’i gösteriyordu. Yani Internazionale-Barcelona arasında oynanan yarı final karşılaşması yeni bitmişti. İsmini vermek istemeyen bu kişi muhabir arkadaşımıza şunu soruyordu: ‘Sence de Barcelona biraz fazla yorgun gözükmüyor muydu?’ Arkadaşımız, gazeticilik iç güdüsüyle, hemen mesaja bir cevap yolladı: ‘E, tabi. Otobüsle kaç kilometre gittiler.’ Karşı taraftan anında gelen mesaj korkutucuydu: ‘Kaç kilometre gittiler bilmem ama gitmelerei gerektiğinden fazla gittiklerini biliyorum!’

Muhabirimiz mesajın sahibiyle Beyoğlu civarlarında bir barda buluşma ayarladı. Gecenin ilerleyen saatlerinde bu şahsın Avrupa’da yük taşımacılığı yapan Türk bir TIR şoförü olduğunu öğrendik. Kendisini burada T.Ş. olarak anacağız.

Muhabir: T.Ş. abi. Bizlerle bildiklerini paylaşır mısın?

T.Ş. abi: Koç ben yıllardır İspanya İtalya arası TIR kullanıyorum. Cumartesi sabahı El Fanatico gazetesinde bir haber gördüm. Bizim çocuklar İtalya’ya otobüs ile gideceklermiş. İçimden hayırlı yolculular diledim. Aradan saatler geçti. Bu konu aklımdan çıkmıştı. Tam akşam yemeğine oturmuştuk ki, Canalos Espanyalos adlı kanalde spor haberlerini izlemeye başladım. Bizim çocukların otobüse binişini çekmişler. Bir anda şok oldum. Otobüsün şoförü benimle yıllarca aynı firmada çalışan M.R. abi. Biz kendisiyle çok eskiden tanışırız. O da benim gibi Erzincan’ın T. köyündendir. Çok da iyi anlaşırız. Ama bir farkımız var: M.R. abi hasta Real Madrid’lidir. O an başımdan aşağı kaynar sular boşaldı. Bu M.R. Barcelona şampiyon olmasın diye herşeyi yapar.

Muhabir: Peki abi şöyle bir sorum var. Biz doğruluktan şaşmamamızla tanınan bir gazeteyiz. Bu söylediklerini ispatlayamazsan yayınlayamayız.

T.Ş. abi: Kardeş gücendirme beni. Ben seni zor duruma sokar mıyım? Bu M.R.’nin şimdi çalıştığı otobüs firmasında Mallorca’lı bir arkadaşım var Juan Carlos diye. Otobüslerin gidişlerini elektronik olarak takip ediyor. Ben kıllandım ya şimdi. Gittim bunun ofisine. Başladık takibe. Bizim M.R. yolu 300 kilometre uzattı. Biz normalde Barcelona Milano arasında giderken, hemen Barcelona’nın çıkışında bir çevreyolu sapağı var, ordan kaçarız. Sonra kapatırsın taaaaa Milano’ya kadar. Maksimum 900 kilometredir o yol. Adam gibi otobüsle 13-14 saatte alırsın o yolu.

Muhabir: Peki M.R. ne yaptı abi?

T.Ş. abi: Sahil yolundan gitti p..t. Barcelona-Marsilya-Genoa-Milano istikameti yani. Ben de bunun Marsilya sapağına saptığını gördünce elektronik ortamda, mesaj attım buna: ‘bn MR. skcm sn. Niye uzztn yolu?’ Bundan gelen cevabı da telefonumda saklıyorum. Buyrun bakın.

Muhabir: Abi ne yapıcan şimdi?

T.Ş. abi: Valla ben sizing gazetenin dürüstlüğüne güvendiğim için size geldim. Bundan sonrası size ait. Bunu yayınlayın ki Mösyö Platini görsün Avrupa’da dönen olayları.

Gelişmeleri bu sayfalardan takip edebilirsiniz.

Şampiyonlar Ligi'ni sarsacak iddialar


Dün akşam oynanan Inter-Barcelona yarı final maçının ardından Yunan basınının saygın gazetelerinden Ta Nea'da ortaya atılan iddialar akılları karıştırdı. Ta Nea'nın spor yazarlarından Herman Toroglou'nun ortaya attığı iddialar adeta "yenilmez armada" ilan edilen Barcelona'nın nasıl olup da Inter'e 3 golle yenilmesinin ardındaki sis perdesini de aralıyor. Haberin üzerine hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan Herıldtribun hiçbir basın mensubuna konuşmayan Toroglou'yu Atina'da yakaladı ve konuştu. İşte Herıldtribun Atina muhabiri Mikis Theodorakis'in yaptığı ve spor basınını derinden etkileyecek röportaj:

MT: Sayın Toroglou öncelikle böyle bir söyleşiyi kabul ettiğiniz için teşekkürler.
HT: Ben teşekkür ederim. Yayın hayatına başladığından bu yana Herıldtribun'u büyük beğeniyle ve imrenerek takip ediyorum. Yaptığınız haberlere ve dosyalara açıkçası gıptayla bakıyorum. Laf aramızda senin İstanbul'a dönmeni ve bu sayede Atina temsilciliğini üstlenmeyi de dört gözle bekliyorum.

MT: Toroglou, bugün köşenizde yazdıklarınız yenilir yutulur cinsten değil. Öncelikle haber kaynağınız ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
HT: Açıkçası tamamen bir rastlantı diyebiliriz. Dün sabah maç öncesi baktım internete bağlanamıyorum. Hemen GrGr-Net yetkililerini aradım ve sağolsunlar hemen bir arkadaşı yönlendirdiler. Gelen arkadaş internet işini hallederken bir yandan da sohbet ediyoruz. Tabii bizi gazete köşelerinden ve daha önce DigiGreek'te Shansal Bouyoukalfalis ile yaptığım Maratoni programından tanıyor arkadaş. Laf döndü dolaştı Inter-Barcelona maçına geldi. "Hocam ne olur maç" deyince ben de "Barcelona affetmez" dedim. O da "aman hocam senin bilmediklerin var, bu kadar emin konuşma" deyince olay farklı bir boyut kazandı.

MT: Sanırım ilk eleştiriniz hakem konusunda.
HT: Elbette. Ben daha geçen haftaki yazımda "Platini bu maça dikkat" demiştim. Ama görüyorum ki UEFA hakem atamaları konusunda hassasiyetimize katılmıyor. Maçın hakemi kim? Protekiz'den Olegário Benquerença. Bu hakem nereli? Batalhalı. Batalha nerede? Batalha, Setubal'a yaklaşık 66 km mesafede. Peki Jose Mourinho nereli? Setubal. İşte hakemin şifreleri de burada çözülüyor. Biraz internet kullanan herkes Batalhalıların denize girmek için Setubal'a gittiklerini öğrenebilir. Bu kadarcık bir bilgiyi bile edinemeyen UEFA'nın nasıl yönetildiği konusunda benim aklımda ciddi soru işaretleri beliriyor. Üstelik GrGr-Net'teki arkadaş, bu hakemle Mourinho'yu en az 3-4 kez Setubal'da sahildeki cafelerde tavla oynarken görmüş. Sonuçta ben hakem için maçı sattı demiyorum ama UEFA eğer UEFA ise böyle bir dedikoduyu daha baştan önlemeliydi. Bugün maçı tarafsız gözle seyreden bir futbolsever hakemin Barcelona'yı nasıl "ince ince" kıydığını görebilir. Interli futbolcuların yaptığı fauller sadece Avrupa'da değil Türkiye'de bile sarı kartla cezalandırıyor. Ben burada kulüpleri göreve çağırıyorum. Yaptırım güçlerini Platini'ye göstermeliler. Dünkü maçta ilk Inter golü 30. dakikada atıldı. Golden önce 28. dakika 44. saniyede Inter kalesi önünde bir elle oynama var ama hakem bunu vermiyor. Sonra top dönüp dolaşıp yaklaşık 2 dakika sonra gol oluyor. Maicon'un golü de ders niteliğinde. Golden önce santrayı Inter yapıyor. Yayıncı kuruluştan görüntüleri isteyin, bakın. Top santra yuvarlağının üzerinde değil. Bariz Inter için avantajlı bir durum var ama hakem bunu görmezden geliyor. Orada santrayı kullanan Eto'o. Daha önce 12. dakikada sarı kartı var. Ama bu hırsızlığı yapıyor Eto'o ve hakem görmezden geliyor. Yüreğin varsa versene Eto'o'ya sarı kartı ve ikinci sarıdan kırmızıyı. Ama bu işler yürek ister. Giuseppe Meazza'da bu pozisyonu görmezden gelirsin ama ertesi hafta aynı pozisyonda Palermo'yu, Genoa'yı harcamayı bilirsin. Bugün futbol baronları köşeleri tutmuş. Bir bakın ve sorun neden bir Maccabi Haifa, bir Debrecen ya da Unirea Urziceni bu seviyede yer almıyor. Tüm bunlar Massimo Moratti'nin yarattığı korku imparatorluğunun bir sonucu.

MT: İddialarınız bu kadarla kalmıyor elbette...
HT: Bakın baştan söyleyeyim, kimseyi zan altında bırakmak istemiyorum ama maç süresince gördüklerimi aldığım duyumlarla birleştirdiğimde gelen kötü kokulardan burnumun direği sızlıyor. Öncelikle Milito olayına gelelim. Malum dünkü maçın yıldızı Diego Milito idi. Ancak maçtan yaklaşık 4 saat önce içeriden bir arkadaş bu maçta Diego Milito'yu tutma görevinin Guardiola tarafından Gabriel Milito'ya verildiği bilgisini geçti cep telefonuma SMS olarak. Bakın SMS'i hala saklıyorum: "abi nbr. bu aksm macta d mltoyu g mlto tutcak. uyandiriim dedim. bn guardiolanin yaptigina sasirdim. bye". Gabriel Milito kim. Gabriel Milito, Diego Milito'nun aynı anne aynı babadan kardeşi. Biraderler yani. Peki mactan yarım saat önce ne oldu? Gabriel "hocam akşam yediğim pizzadan curcur olmuşum" deyip bir anda yedek soyundu. Tabii hem Barcelona'nın taktiği alt üst oldu hem de Diego Milito maçın yıldızı oldu.

MT: Sayın Toroglou bunlar çok ciddi iddialar.
HT: Bakın ben asla kimseyi zan altında bırakmak istemiyorum ama bazı üstü örtülemeyecek gerçekler var. Türkiye'deki kimi meslektaşlarımın yorumlarını da takip ediyorum. Gerçekler ortada. Dün oynanan maçta iki takımda yedeklerle birlikte toplam 15 Güney Amerikalı futbolcu var. Bunlara bir de Afrika ve Balkan ülkelerinden gelen futbolcuyu eklediğinizde sanırım ne demek istediğim daha net anlaşılıyor. Üstelik kökenleri eski Yugoslavya olan Ibrahimovic ve Krkic'i saymıyorum bile.

MT: Barcelona'nın süperstarı Messi ile ilgili de kimi iddialarınız var, değil mi?
HT: Messi kuşkusuz günümüzün en büyük yıldızı. Beğenmeyen, kendisini "overrated" bulan kesimler olsa da bu gerçek değişmez. Ancak Messi'yle ilgili dün bizim spor servisinde arkadaşlar konuşuyordu, onlardan duydum. Hiç de "yokmuş gibi" davranabileceğiniz bir durum yok ortada. Bakın Messi futbola Arjantin'de Newell's Old Boys takımında başlamış. Tüm maç kendisiyle adam adama oynayan Walter Samuel'in de ilk takımı Newell's Old Boys. Üstelik Samuel bu takımdayken Messi de altyapıda oynuyormuş. İkisinin arasındaki özel iletişim ve ilişki bugün bile Arjantin futbolunun dilinde. Messi'nin Samuel'in ailesiyle sık sık görüştüğü, her fırsatta bir araya geldikleri söyleniyor. Geçen yıl Ramazan Bayramı'nda birlikte Kuşadası'nda da tatil yapmışlar.

MT: Benzer bir durum Brezilyalı oyuncular için de geçerli mi?
HT: Elbette. Hemen insanın aklına Arsene Wenger'in ünlü sözü geliyor. Ne demişti Wenger: "Brother... If you talk about Brazilians... One is advantage, two are acceptable limit. But three... Oh no!!! That is harmful!!!" Durum budur bence. Barcelona'nın Brezilyalıları ne yaptılar dün akşam, bir bakmak lazım. Alves, Maxwell... Diğer tarafta Julio Cesar, Lucio, Motta, Maicon, Samuel... Ortalamaya vurduğunuzda takım başına 3,5 Brezilyalı düşüyor. Tamam, Samuel Arjantinli olabilir ama onun kökenlerinin Brezilya'dan otostopla kaçan Brezilyalılar olduğu konuşuluyor. Zaten Samuel diye Arjantinli de olmaz. Kime yediriyorlar. Yani durum zararın da ötesinde. Üstelik Maxwell daha önce Inter'de forma giymiş. Evinin duvarlarında hala Inter formalı fotoğraflarının asılı olduğu, Barcelona'ya transfer olduktan sonra Milano'daki dişçisine hala gittiği, bakkaldaki veresiye defterini hala kapatmadığı konuşuluyor. Gönlünün bir yanında hala Inter'in olduğunu asla reddetmiyor. Üstelik Sneijder ile Ajax'tan takım arkadaşı. O yıllarda Ibra ile üçünün sürekli takıldıkları konuşuluyor. Sahaya bakıyorsunuz Sneijder, Maxwell'in kanadından kopup geliyor ama Maxwell müdahale etmiyor. Adam arkadan biçer, verir bacağını eline ama nerede. Arkadaşlık ilişkileri öylesine içlerine işlemiş ki rakibine bir tekmeyi ya da dirseği bile atamaz duruma gelmişler. Durum böyle olunca sonuç kaçınılmaz ne yazık ki...


MT: Son olarak sizce çözüm ne olmalı?
HT: Her şeyden önce bize bunu futbol diye yutturan futbol baronlarına isyan bayrağını çekmeliyiz. Ortada bir oyun var, birileri daha önce ortaya konmuş bir senaryoyu oynuyor bizler de cebimizden para verip seyrediyoruz. Bakın ben daha geçen hafta en az 5 televizyona röportaj verdim. Bana "sizce Şampiyonlar Ligi'ni kim alır?" die sordular. Ben de açık açık söyledim, kayıtları izleyin isterseniz. "Çeyrek finaller sonrası zaten neyin ne olduğu ortaya çıktı. Bu kupayı Barcelona ya da Inter alır. Onlar alamazlarsa Bayern Münih alır ama o da olmadı Lyon kupayı kimseye bırakmaz. Bir beşinci takım çıkarsa ben bu işi bilmiyorum, herkesin önünde kalemi kırar futbolun bir daha f'sinden bahsetmem" dedim. Bugün de görüşlerimde ne kadar haklı olduğumu görüyorum. Bu görüşümden de bir milim oynamış değilim. Bu dört takımdan biri dışında bir başka takım Şampiyonlar Ligi'ni alsın ben bu işi bilmiyorum.


MT: Herıldtribun adına çok teşekkürler.
HT: Asıl ben teşekkür ederim.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Herşey Çocuklar İçindi…


20 Nisan 2003 yılında oynanan Beşiktaş – Fenerbahçe derbisinde atmış olduğu golden sonra yaptığı “hareket” sonrası Türkiye’deki futbol kariyeri biten Pascal Nouma bu olayın ardındaki gerçekleri Herıld Tribün’e verdiği röportajda açıkladı.

OO – Pascal, gol sonrası yaptığın meşhur “hareketin” kime yapıldığı yıllardır konuşuluyor. Çeşitli isimler konuşuldu bugüne kadar ancak bir türlü doğru isme ulaşılamadı. Gerçekte bu “hareketi” kime yaptın, hedefin kimdi?

PN - 2003 senesinden beri bu konuda çok spekülasyon yapıldığı doğru ancak gerçek bir tane… O da bu hareketi kimseyi hedeflemeden yaptığım. Çok acıdır ki herkes tarafından yanlış anlaşıldım.

OO - Peki yanlış anlaşılmandaki sebep neydi?

PN – Bende “Golcü Ereksiyonu” denilen milyonda bir rastlanan bir rahatsızlık varmış. Ensemden olduğum kist ameliyatı bu hastalığı tetiklemiş. Sağ ayağımla attığım gollerden sonra penis ister istemez ereksiyon haline geçiyor. O gün giydiğim şortun astarının kesik olması da şansızlıktı.

OO – Gerçekten çok enteresan… Bunu nereden öğrendin?

PN - Kaptanımız Tayfur’un mahalleden bir arkadaşında benzer bir rahatsızlık varmış, o bunu daha önce söylemişti.

OO – Benzer bir şeyi daha önceden yaşadın anlaşılan.

PN – Bir kez de Antalya’da sezon öncesi hazırlık kampında olmuştu. Ama maçı kimse yayınlamadığı için konu “büyümeden” kapanmıştı. Zaten Fener maçında ben bu hareketi yapınca kaptan durumu anladı ve şortun içerisinde durumu kontrol altına aldığım için de beni saha içinde gelip kutladı.

OO – Fenerbahçe’ye attığın o gol seni çok heyecanlandırmış anlaşılan.

PN – Evet gerçekten de öyle oldu. Sonuçta İnönü stadında Fener’e gol atmak muazzam bir mutluluktu benim için. Sonrasında da olanlar olunca benim aklıma televizyon başındaki insanlar, minik yavrucaklar geldi. Ben de ters bir görüntü oluşmaması için kendimi engellemeye çalışırken ortaya malum görüntüler çıktı.

OO – Sana geçmiş olsun diyoruz Pascal. Eklemek istediğin başka bir şey var mı?

PN – Çok teşekkürler, Herıld Tribün’ü ilgiyle takip ediyorum, herkesi seviyorum.